Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. Siyaset, onun işi, İslam, onun
ideolojisidir. Hizb, İslam’ı ölüm kalım meselesi kabul etmek, Hilafeti geri getirmek ve Allah’ın
yönetimini hayatta var etmek amacıyla ümmet arasında ve ümmetle birlikte çalışmaktadır.
Hizb-ut Tahrir, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın;
﴾ َنﻮُﺤِﻠْﻔُﻤْﻟا ُﻢُﻫ َﻚِﺌَٰﻟوُأَو ِﺮَﻜﻨُﻤْﻟا ِﻦَﻋ َنْﻮَﻬْﻨَﻳَو ِفوُﺮْﻌَﻤْﻟﺎِﺑ َنوُﺮُﻣْﺄَﻳَو ِْيرَﺨْﻟا َﱃِإ َنﻮُﻋْﺪَﻳ ٌﺔﱠﻣُأ ْﻢُﻜﻨﱢﻣ ﻦُﻜَﺘْﻟَو﴿
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte
onlar kurtuluşa erenlerdir.” [Ali İmran 104] emrine binaen kurulmuştur.
Hizb, İslami hayatı yeniden başlatmak ve dünyaya İslami daveti taşımayı kendisine bir gaye
edinmiştir. Bu gaye, içinde hayatın bütün işlerinin şeri hükümlere uygun olarak yürütüldüğü
bir Dar’ul İslam ve İslami bir toplumda İslami bir yaşantı yaşamaya Müslümanları tekrar
döndürmek demektir.
Hizb, Müslüman erkek ve kadınları, siyah ya da beyaz olmalarına veya Arap olup olmamalarına
bakmaksızın üyeliğe kabul eder. Hizb, bütün Müslümanların partisidir. Bütün Müslümanları
İslam davasını yüklenmeye, onun nizamlarını benimsemeye davet eder, hepsine yalnız İslam
nazarıyla bakar. Hizbin fertlerini birbirine bağlayan bağ, İslam akidesi ve bu akideden
kaynaklanan Hizbin kültürüdür.
Hizb-ut Tahrir, davetine Kudüs’te başladı, oradan İslam dünyasına hareket etti. Sonra, tabii
gelişmesine bağlı olarak davet yayılmaya başladı. Öyle ki pek çok İslam ülkesinde çalışır hale
geldi. Birçok Batı ülkesinde yaşayan Müslümanlar arasında yayıldı.
Hizb-ut Tahrir, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in daveti yüklenme ve devleti kurma
keyfiyetini kendisine metot olarak benimsedi ve bu metoda bağlandı. Bundan dolayı Hizb,
seyir metodunu üç merhale olarak belirledi:
Birincisi:
Partisel kitleyi oluşturmak üzere Hizbin fikrine ve metoduna inanan şahıslar ortaya
çıkarmak ve daveti yüklenebilecek İslami şahsiyetler inşa etmek için kültür verme merhalesi.
İkincisi:
İslam’ı hayat vakıasında ortaya çıkarmaya çalışmak için kendisinin temel davası
edininceye kadar İslam’ı yüklenmek üzere ümmetle kaynaşma merhalesi. Bu merhalenin
sonlarında, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in de açıkladığı gibi nusret talebi çalışmaları
olur.
Üçüncüsü:
Ümmet ve nusret talebi çalışmaları yoluyla yönetimi teslim alma merhalesi. Çünkü
bu, İslam’ı birden ve kapsamlı olarak uygulamanın şeri metodudur. Bu metot, yönetime
kısmi olarak katılmayı kabul etmez. Aksine yönetimi tamamen elinde bulundurmayı
gerektirir ve yönetimi sadece İslam’ı uygulamanın bir metodu olarak görür.
Yine bu metot, şeri hükümlerin kademeli olarak uygulanmasını da kabul
etmez. Bir hükmü uygulayarak bir diğerini terk etmez. Bilakis
Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve ondan sonra Raşit
Halifelerin yaptığı gibi İslam’ı büsbütün uygular.
Hizb-ut Tahrir
4